GEÇ KALDIM
   


Kıyı Ege Yayınları Şiir Serisi 2002 - 1

Tuğrul Kırmızı - 2002 (c) - 1. Baskı

Yayına Hazırlık: Free Grup

Kapak Tasarım & Fotoğraf: Sedat Peker

 

Bu kitap Ege Kültür Platformu tarafından 1000 adet basılmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Geç Kaldım

Bilmeliydim

Yaşamın günü dolduğunda

Zamanın bir an olduğunu

Ya da biri bana anlatmalıydı başından

Kurşundan, ihanetten, canı kurtarma telaşından

Vaktim yoktu öğrenemedim

Ve kimse bana söylemedi

Geç kaldım, orada değildim yazık

Canlar mihenge vurulduğu zaman

Akşamın gülü solduğunda

 

Kalmalıydım

Kalmalıydım bana kal dediğin o akşam

Birlikte yaşamalıydık

Kaplanın bir gününü

Tasasız koyunun bin gününe inat

Ve onlar bizi bulduğunda

İsyan çiçekleri açmalıydı göğsümüzde

Kavuşmuş bedenlerimizin kanından

Uzak mavilere birlikte gitmeliydik

Isıtmalıydı yüreğimizi

Kahpece nişanlanmış çeliğin tadı

Geç kaldım

Böyle olmalıydı

Olmadı

 

Bulmalıydım

Bulmalıydım yaşamasını beceremedim ne demek?

Ne demek yaşamasını beceremedim?

Ölüme geç kalmış cesedimi sürükleyerek

Can taşımasını beceremedim

Canı mavilere sundum çok kez

Nedendir bilinmez

Kapılar hep kapalıydı

Ve ben söyleyemedim

Geçiş kelimesini

Artık çok geç

Beklemek zamanıdır

Canın erimesini

 

 

 

 

Kurşun Yası

Pusuda beklemiştim

Dalgalar korkutmuştu

Korkumu saklamıştım

O gölgeyi vurmuştum

Vurulunca düşmüştü

Yüreğim üşümüştü

Kendime kahretmiştim

Gün hafif ışımıştı

Oraya gittiğimde

Onu götürmüşlerdi

 

Söylerken masal gibi

Oysa ne kadar gerçek

Kulağımdaki sesi

Kırılan bir dal gibi

Sanki şimdi gelecek

Karşıma oturacak

Otuz sene önceden

Bir kabus paylaşmaya

 

Sahilde paramparça

Bir düş ülkesindeyim

Kumlar o günkü gibi

Kumlar hep öyle suskun

Ben artık hep o küskün

Sabahın pusundayım

Bir kurşun sesindeyim

Acısı kadar keskin

Acısından da baskın

Yüreğimdeki bozgun

Kırık, yaşlanmış, üzgün

Bir kurşun yasındayım

 

 

 

 

İzmir Mektubu

Karen Fogg

Bugün Eylülün dokuzu

Sana açık bir mektubum var

Bu mektup

Amerika’da damızlanmış aletlerin

Elektronik kablolarında gizlenmeden

CIA ekranlarında izlenmeden

Ülkemin hür rüzgarlarında

Sana doğrudan ulaşsın diye

Emperyalizmin ayağına dolaşsın diye

Aydın insanlarımın

Aydınlık sayfalarında söyleyecek sözünü

Nereye saklansan

Bulup izini

Gelecek peşinden

Sana bir isyan türküsü söyleyecek

İsyan bayrağı gibi

Yangın rengi bir türkü

Yüreğimin ateşinden

 

Karen Fogg

Burada sana rahat yok

Bugün Eylülün dokuzu

Sen bizi pek tanıyamadın

Deden iyi tanıdı bizi

Biz böyle bir dokuz Eylülde

Senin ağababalarını devirdik

Devirdik kıvrık şapkalı İngiliz’i

Ölümün bahçesine

Ferah yüreğimizle girdik

Yine da Anadolu işi hatır sayıp

Dünyanın öbür ucundan gelme

Davetsiz misafirlerimizi

Bir kabus sofrasında ağırlayıp

Bizim olana tutunduk

Öfkesinden kanayan denizi

Seninkilere

Ateşten kadehlerde sunduk

 

Karen Fogg

Çok yanıldın çok

Bugün Eylülün dokuzu

Sana nefretimin zehrinden

Sana ilk kurşunun şehrinden

Sesleniyorum

Mustafa Kemal’in sesinden

Hasan Basri Efe’nin nefesinden

Nefesleniyorum

Efeler harmanı dağlara yaslanıyorum

 

Bu mektup

Artık nereye gitsen sana ulaşır

Sana ulaşır

Bir İzmir türküsünde

Bir Şehit süngüsünde

Bir kabus korkusunda

Bir gölge arkasında

 

Karen Fogg

Şunu kafana sok

Bugün Eylülün dokuzu

Bizim bayramımız

Bayramda adettir

Çoban armağanı çam sakızı

Ama yürek dolusu hediyeler

Sana kısmetten bu çıktı

Misafir bulduğunu yer

İsteğin kabulümüz

Bu şölende yine varız

Dedeni o zaman ağırladık

Seni şimdi ağırlarız

Mektubum şimdilik bu kadar

İleride daha yazacaklarım var

Baki selam ederim

Ve selam ederler

Mustafa Kemal’in atlıları

Dedelerim

 

Önümüz yaz

Bizde vefasızlık olmaz

Seni yazın tatile, bize bekliyorum

Seni gönlümün şehri İzmir’e

Seninkileri bıraktığımız denize bekliyorum

 

 

 

 

Ölüm Bana Yakışmış

Akşamlardan bir akşam

Yılların gölgesinde

Zaman sanki ölmemiş

Bir masal ülkesinde

Bana bir şey söylemiş

Sözleri bulut rengi

Hep aynı mavi döngü

Ellerimden mi tutmuş?

Neden beni unutmuş?

Hayal zamanı yutmuş

Rüya ölmeye yatmış

Yalnızlığa şaşmadan

Hiçbir şey paylaşmadan

Birlikte yürümüşüz

Sessiz, hoyrat, dışlanmış

Yanlış iplik işlenmiş

İlk düğümde yaşlanmış

Bir yumak sürümüşüz

 

Bıçak sırtı bir gece

Mihenk taşında keskin

Tedirgin uykularda

Geceler dolu dizgin

Kabus düşünde kuzgun

Hatıralardan bezgin

Bir yokuşun başında

Kuşkular saklamışız

Kara kuzgun leşinde

Onu bıçaklamışız

Kahır kucaklamışız

Hayat canla pekişmiş

Lanetli bir yokuşmuş

Sonsuza bir bakışmış

Mavi zaman taşında

Ölüm bana yakışmış

 

 

 

 

Anlar

Gün ışımış

Babam gelmiş

Elli yılı unutmuşuz

Annemde bir güzel telaş

Birlikte eve gitmişiz

Babam yorgun ama mutlu

Rüyamdaki beyaz atlı

Canım üniformasından

O sıra yeni ayrılmış

Zihnimdeki görüntüsü

Nasıl üstünden sıyrılmış?

Neredeyse bir yabancı

Bu sivil giysili adam

Yeni düzenlemiş odam

Gelecek yıllarla dolu

Gözlerim bir duygu seli

Olacakları bilmişim

 

O güzel kız

Beni öpmüş

Kırk seneyi unutmuşuz

Bitecek bir ömre inat

Ellerimizden tutmuşuz

Elleri titrek, üşümüş

Beni maviye taşımış

Öyle güzel, saf, isimsiz

Söylenmesi yasak bir giz

Bizi çağıran o yıldız

O gitmiş, ben gitmemişim

 

Gece bitmiş

Vurulmuşum

Otuz yılı unutmuşuz

Olmayacak bir düş için

Yüreğimi kanatmışız

Bu kadar gördüğüm yeter

Ölümden korkacak ne var?

Artık bu kördüğüm yeter

Sırtıma yüklenmiş yıllar

Tam hazır olduğum o an

Başka bir sebep bulmuşum

 

Akşam olmuş

Necef Çölü

Yirmi yılı unutmuşuz

Kumlar sonsuz, kumlar ölü

Geceye kurşun sıkmışız

Sesinden medet umarak

Yılların çizdiği izde

Kumlar sessiz, kumlar sıcak

Unutulmuş bir denizde

Yaşadığım bütün anlar

Yüreğimde saplı bıçak

Her şeye rağmen yaşamak

Geçen yıllara gülmüşüm

 

Sabah olmuş

Annem ölmüş

Altı yılı unutmuşuz

Serin eli ince beyaz

Hala siliyor terimi

Artık kimse anlatamaz

Bana çocuk günlerimi

İnsan ne zaman erişir?

Yorgun yürek nasıl üşür?

Can bu anı nasıl taşır?

O bir anda büyümüşüm

 

Zaman bitmiş

Vakit tamam

Yılları hatırlamışız

Ben iyice yaşlanmışım

Ömrüm sanki bana hışım

Anları tekrar yaşamak

Gece gündüz bütün işim

Hayali bile çok uzak

Başka bir bahar yaşamak

Derin maviye basarak

Anın birinde ölmüşüm

 

 

 

 

İsyan

Nasıl geleceksel gel

Ben hazırım

Hazırdım zaten, başından beri

İnandığımız Tanrı’nın elleri

Bizi çoktan bıraktılar

Ama bu el

Bu dar

Bu saklı

Bu en haklı

Kapıdan geçebilmek için

Gücünü aşabilir

Çünkü güne ulaşabilir

Bu yolun sonu

Gülmek ölüme doyasıya

Fakat en güzeli, hak etmek onu

Her şeye değer

Ve eğer

Halkıma gönül düşürdüm

Şerre boyun eğmedim diye

Mavilere gitmek varsa işin ucunda

Canım deli gönlün avucunda

Canım veda orucunda

Sana hediye

Yani eğer buradaysa, buysa bedel

Ben hazırım

Nasıl geleceksen gel.

 

 

 

 

Seneler

Ellibeş yaşında

Kaygular kışında

Zamanın peşinde

Seneler

Kinlere ve nefretlere ve öfkelere ve kavgalara

Yaslanmış

 

Kader taşında

Sevda düşünde

Bu dünya dışında

Seneler

Aşklara ve kinlere ve bozgunlara ve hayallere

Seslenmiş

 

Can yarışında

Tedirgin duruşunda

Yürek vuruşunda

Seneler

Kurşundan ve ihanetten ve acıdan ve kavgadan

Hızlanmış

 

Zehir tadında

Gece kanadında

Düşman adında

Seneler

Hayatla ve ölümle ve kabusla ve sevgiyle

Uslanmış

 

Hayata küskün

Zamana kızgın

Ezilmiş, üzgün

Seneler

Hayattan ve ölümden ve kuşkudan ve zamandan

Gizlenmiş

 

 

17ix05

 

Masallarda

Ben masallarda büyüdüm

Masallar kandırdı beni

Annem masal anlatırdı

Babam masal üretirdi

O saçma sapan masallar

Yüreğimi kanatırdı

Gönül yoldaşlarıma

Masallarda aşık oldum

O pusu çukurlarında

Masal düşlerken vuruldum

Sonsuz çölde boğuşurken

Kumlarda masallar vardı

Gece dağda vuruşurken

Hep masal anlatırlardı

Savurduğum o zamana

Masallarda pişman oldum

Önemsediğim o ana

Masallarda düşman oldum

Zirvelere tırmanırken

Cebimde masal taşıdım

Yalanlara inanırken

Masal içinde üşüdüm

Gencecik canım fidanlar

Masallar için öldüler

O cesur güzel insanlar

Masallara gömüldüler

Kırklandık, ellibeşlendik

Masallarla yaşlandık

Saçma masallar peşinde

Masal okuyup fişlendik

Artık yolun sonundayız

Kalanlara davet olsun

Masalları yok edelim

Masallara lanet olsun

 

 

 

 

Mayıs Akşamları

 

İzmir’in bu yorgun Mayıs akşamları

Sözün bittiği akşamlar

Lanetli anların

Zamanı erittiği akşamlar

Boynu bükük fidanların

Şiire gittiği akşamlar

 

Boşuna ölmediniz Mayıs akşamları şahit

Yas gerekmez ben yasınızı tutmadım

Zamana inat yüreğime sardım Deniz’i

Unutmadım sizi

Sizi unutmadım

Ve unutulmaması gereken

Mapusta öğrenilmiş bir zenaattir

Yüreğini karartmamak

Günün kahrolduğu akşamlarda

Böyle fidanların ölümlerinde

Gözünün dolduğu akşamlarda

Böyle Mayıs yıldönümlerinde

Gülünün solduğu akşamlarda

 

 

 

Veda

Elveda dostlarım benim

Ayrılık vakti erişti

Ferah gönlümce yaşanmış

Bir ömür önüme düştü

Üzülecek pek bir şey yok

Elimden geleni yaptım

Ustamın dediği gibi

Yaşamak ciddi bir işti

Hiç korkmadım ben ölümden

Korkutmadı ölüm beni

En zor anlarımda bile

Solmadı isyan çiçeğim

Giderken uzak maviye

Bir yangın götüreceğim

O yangını can içinde

Kahreden zaman içinde

Deli bir isyan içinde

Serin bir namlu ucunda

Mavide bitireceğim

 

 

 

Kemeraltı’nda Akşam

Kemeraltı’nda akşam vaktidir.

Dükkanı erkenden toparlayıp

Hatıralarla sarmaş dolaş

Araladım yüreğimin kapılarını

Yorgun bir imbat rüzgarının kanadından

Düşen bir martı gibi parlayıp

Hatıralarla yavaş yavaş

Dörtbaşı mamur bir hasret sofrası donatmanın

Kemeraltı’nda tam vaktidir.

 

İlk kadehte sen varsın

Havra sokağında bir Şubat akşamında

Öyle mahzun, günahkar, ezik

Bilmem yaşasaydın evlenir miydik?

Bu kadar sever miydim?

Hiç doğmayacak çocuklarımızı?

Nasıl unuturum nasıl?

Kadere veryansın edip

Bir isyan bayrağı gibi kızıl

saçların bileğime dolanmış

Tam da böyle bir Şabat akşamında

Sessizce benim olduğunu

 

Anafartalar’dan koşuyu tutturup

Yokuş yukarı da kaçamayınca

İlk dayağımızı burada yemiştik

Dudaklarımda hala o kavganın buruk tadı

İnsanlar hayal meyal

Sebebi de unuttum

Ama bu sokak unutulmadı

 

Üçüncü kadehte Veysel Çıkmazı’ndayız

Duyguların kıyısında

İki kişi bir şiiri paylaşıyoruz

Gençliğimin o unutulmaz ilk yazındayız

Yanımda babam

Bir yalnız çocuk, bir suskun adam

Bir köşede o, bir köşede ben

A ak saçlım, ne gelir elden?

Elimizi bir uzatsak, orada dünyaları bulacağız

Ama örselenmiş, katı ekmeklere karışmışız bir kere

Sevmekten korkuyoruz

 

Dördüncü kadeh biraz daha hatırlamak için

Seni hatırlamak yürek isteyen bir iş

Nasıl yılları işlemiş

Buğulu kadehimin üstüne

Çizgi çizgi hatıralar, pervasız

Kestelli’den aşağıya inerken

Şimdi olmayan o köşede

Bir daha kucaklaşamayız

Hatıralar artık gülümsemiyor

Ağulu kadehin dostuna

 

Kemeraltı’nda akşam vaktidir

Dost çehreler yansıyor cama

Öyle bir gam vaktidir

Sana dokunmanın tam vaktidir

Tozlu, yorgun şişelerde

Sen de bırak bizi alıştığımız köşelerde

Ki biliyorsun, onlar hep meyhanelerdir

Sarhoş değiliz ama

İçmekten yorulduk

Senelerdir.

 

 

 

 

Kemeraltı’ndaki Tinerci Çocuk

Öyle soğuk, öyle sessiz

Kemeraltı’nda geceler

Yüreğim yorulmuş, ıssız

Cebimde bir şişe tiner

 

Bir türlü anlayamadım

“Tinerci Çocuk” ne demek?

Kemeraltı’nda geceler

Saklanarak, gizlenerek

 

Beynim hayal dünyasında

Bütün yaşam sanki bir düş

Kemeraltı’nda geceler

Bezgin, ümitsiz, üşümüş

 

Biri beni çağırıyor

Bu sanki benim adım mı?

Neden her şey bu kadar zor?

Ben gerçekten yaşadım mı?

 

Bana elbiseler verip

Resimlerimi çektiniz

Birlikte söz vermiştiniz

Buradan götürecektiniz

 

O resmimi sonra gördüm

Bir derginin kapağında

Biri yırtıp yere atmış

Tinerciler sokağında

 

Benim artık sizden yana

Pek fazla bir ümidim yok

Beni şurda bıraksanız

Kemeraltı yutsa beni

Düşlerde avutsa beni

Cebimde bir şişe tiner

Kemeraltı’nda geceler

Yok olup unutsa beni

 

 

 

Deli Şair

Ben İzmir’in delisiyim, ne sevda !

Deli Şiirler yarattım, ne mavi !

Şiirlerim bana uydu, ne güzel !

Satmadım şiirlerimi, ne haber ?

Çıkmadı deniz lekesi, ne inat !

Dostlarım anmaya demez, ne fayda…

Unuttum düşmanlarımı, ne kavga !

Bütün aşklar yanılgıymış, ne yazık…

Bilinmeze kurşun attım, ne saçma…

Alsancak’ta sarhoş oldum, ne biçim !

Ellibeş yaşıma geldim, ne tuhaf ?

Senin için öleceğim, ne yalan !

Biraz ben akıllansam ya, ne gezer…

 

 

 

 

 

 

 

 

YaŞlandım mı nedir ?

O gece her şey ters gitti

Menekşe’de adam gibi

İnceden demleniyorduk

İzmir’linin adı çıkmış

Aynen böyle musaf çarpsın

Karşı masa küfür etti

Birden asfalyalar attı

Elim sustalıya gitti

Alayını çizecektim

Mustafa elimi tuttu

Nuri Baba’ya saygımdan

Pek üstlerine varmadım

Hem ilk önce ben vurmadım

Artık yaşlandım mı nedir?

Fazlaca önem vermedim

Gençten babayiğit çocuk

Ama haddini çok aştı

Göründüğü gibi değil

İlk tokatta yere düştü

Elim hala biraz ağır

Gün hafiften ışımıştı

Oğluma da benziyordu

Bu iş artık benden geçmiş

O haline bir üzüldüm

Gözlerinin feri kaçmış

“Oğlum iyi misin” diye

Öyle bir sarılmışım ki

Ellerimden zor aldılar

Bizim masaya geldiler

Dört büyük daha götürüp

Cankuş olduk aynen böyle

Alayı bize güldüler

Onlara da kızamadım

Artık yaşlandım mı nedir?

Böyle rezil olmaktansa

Haddini bil evde otur

Yaşlıdır sözü uzatır

Doru dürüst yazamadım

 

 

 

 

Hicret

Ben buradan gitmeliyim

Bu şehri unutmalıyım

Kimse beni bulmamalı

Yollarda kaybolmalıyım

Arkamdan ağlamalısın

Yasın fazla sürmemeli

Ben seni hep sevmeliyim

Seni nerde bulmalıyım

Beni sana sormalılar

Bir şey söylememelisin

Yokluğum seni sarmalı

Sevda rüyana girmeli

Bunlara boş vermelisin

O kahveye gelmelisin

İnceden yağmur yağmalı

Saçına dokunmalıyım

Zaman orada durmalı

Söze gerek kalmamalı

Bu sayfayı yırtmalıyım

 

 

 

 

Keşke

Keşke akşam olmasaydı

O gün sana gelmeseydim

O soruyu sormasaydın

Cevabını bilmeseydim

Rakı şişede dursaydı

Gözüm gerçeği görseydi

Şeytan canımı alsaydı

O sözü söylemeseydim

Sen öyle ağlamasaydın

Onlar bize gülmeseydi

Sözüm yarım kalmasaydı

Ben o kadar kızmasaydım

Silah dolu olmasaydı

Lanet kurşun vurmasaydı

O an hiç yaşanmasaydı

Ben bunları yazmasaydım

 

 

 

 

Son renkler

Renklerle sarmaş dolaş

Bir veda yangınında yüreğim

Yüreğim yanıyor

Renkler kainata karışıp

Renkler uyanıyor

Lacivert gök yıldız dolu

Penceremde bahar dalı

Ölüm böyle mi olmalı?

Böyle birden, bir düş gibi

Zamansız bir öpüş  gibi

Bir yıldız yağmurundan

Maviye düşüş gibi

 

 

 

 

Giderayak

Bu gecelerden birinde

Sabaha karşı mesela

Ölmeye uyanırsam apansız

Diyelim babam gibi

Yapayalnız olmasın

Maviye yolculuğum

O an

Zamanı unut

Kederi bırak

Beni tut

Gözlerime bak

Sıkıca sarıl bana

Her şey bitene kadar

İçimdeki ışık

Canı eritene kadar

Senden başka

Kimse bilmemeli

İlk anın yokluğunu

Ne kadar korktuğumu

Kimse bilmemeli

Senden başka

 

 

 

 

Maviler

Çok mu zor?

Yanıma gelip

Merhaba demek bana?

Mavilerden

Mavilerden

Mavilerden, bir Merhaba?

 

Yarınlar

Hiç olmayabilir

Oysa bugün

Varız

Varız !!!

Uzat elini

Uzat bana

Karışsın kollarımız

 

Yarınlar bana uzak

Dayanmaz yorgun kalbim

Mavilere

Mavilere

Mavilere, gel gidelim

 

 

 

 

Kırık Dökük

Kırık dökük hatıralar

Zamanın kanadında

Nafile inadında

Bölük pörçük hatıralar

Yanıbaşımda hatıralar

Öyle bir anda zamansız

Beni bulup apansız

Katı, keskin, amansız

Ellibeş yaşımda hatıralar

 

Senin adında hatıralar

Dalına güller aşılı

Gözleri zehir yeşili

Her yanı tuzak döşeli

Kurşun tadında hatıralar

 

Başucumda hatıralar

Elimden hiç tutmayan

Gecelerde unutmayan

Yürek acımda hatıralar

 

Zamanla paslanmış hatıralar

İnatçı deniz lekesinde

Yeşil yosun kokusunda

Sarı dümen yekesinde

Dalgadan ıslanmış

Uykuya yaslanmış

Kararmış, islenmiş

Kahırla uslanmış hatıralar

 

Yorgun gidişinde hatıralar

Yürek atışında

Yangın ateşinde

Beni tutuşunda

Yolun bitişinde hatıralar

 

 

 

 

Anılarda

Riyad’da bir uykusuz gece

Harare şedid

Kırkdört derece

Yalnızlık çöl sarısında

Akrep karasında

Ekmek parasında

Zaman gerisinde

Yılan derisinde

Gece yarısında

Kulağım tedirgin

Çekirge sürüsünde

Gönlüm İstanbul’da

Adile Sultan korusunda

Büyük çınarın orada

Eski çeşmenin berisinde

Mermer su perisinde

Lanet gecelerden birisinde

Bir ahret sorusunda

Bildiklerimi unutarak

Kendimi avutarak

Hep o anda

Başka bir canda

Eski zamanda

Yaşlı tende

Hangi bedende?

Rüyamı bölerek

Sevdayı bilerek

Kaybolup, ölerek

Kimsesiz, sende

Sende

Hasret sırasında

Yürek yarasında

Gurbet sılasında

 

 

 

 

Can Nefes

Can Can içre, Can içre

Can vardı zaman içre

Can bedenden göçücek

Canlandı iman içre

 

Sen ben dışra, biz içre

Dalgalar deniz içre

Niyaz edip arınıp

Sırlardan temiz içre

 

Nar Nar içre, Nar içre

Sığındım nazar içre

Cismimi nara verdim

Erenler bahar içre

 

Ölüm dışra, ses içre

Musahip nefes içre

Canı canana sunup

Ben canlandım, söz içre

 

 

 

 

Münacat

Önce söz vardı ve o sözü attın

Bu evreni sanki neden yarattın?

Senin yüzünden başımızda bu iş

Vaadlerle yüreğimi kanattın

Yalnızlığın yüreğime işlemiş

Beni daha kaç kitapla aldattın?

 

 

 

Merhaba

 

İpek saçlı kızım

Yaşlanmış zamanın bilmecesinde

Böyle bir Temmuz gecesinde

Sana bir çift sözüm var

İçimdeki deli rüzgar

Yorgun esmeye başlayınca

Yüreğim apansız

Böyle yavaşlayınca

Bir bakarsın

Başka bir renge gitmişiz

Derin maviye uzanıp

Canı eritmişiz

 

Beni hatırladığında

Kulak ver

Rüzgarın sesine

Vedaya benzer

Bir düğün hediyesine

 

Bilmem neden

Artık her şey ayrılık tadında

En çılgın düşlerim

Yorgun bir rüzgar kanadında

 

Gel gidelim

Eski günlerdeki gibi

El ele tutuşarak

Yolun sonunda

Şiirde buluşarak

Yaşanmış zamanın bilmecesine

Böyle bir Temmuz gecesine

 

Beni hatırladığında

Başını kaldır

Kainata bak

Her şey ne kadar yakın

Her şey ne kadar uzak

Ben orada gözlerinin içindeki

O mavi yıldızım

Merhaba !!!

İpek saçlı kızım

 

 

 

Seni Düşünüyorum

Alsancak’tan Karşıyaka’ya bakarak

Seni düşünüyorum

Bütün ömrüm bir an içinde

Hiç başlamamı,, bitmemiş zaman içinde

Her şeyi bırakarak

Deli bir kabus içinde akarak

Seni düşünüyorum

 

Seni düşünüyorum

Seni düşünmeyi seviyorum

Seviyorum hatta

Seni bana yakın eden uzakları

Saçlarında

Bana gülümseyen akları

Seviyorum

Gül ağaçlarında

İsyan bayrağı gibi kırmızı yaprakları

Seviyorum

Seviyorum

Sevmeyi yeniden örenerek

Güçlükleri birlikte yenerek

Seninle olmayı

Kaygularımın kışında

Artık üşümüyorum

Seni düşünüyorum

 

 

 

 

Can Çiçeğim

Can çiçeğim

Uzak mavilere göçmeden önce

Sana birkaç sözüm var

Hem bakarsın

Söyleyeceklerim işine de yarar

 

Kötü günler olur

Zor zamanlar gelir

İnadına yaşamayı

Bizden iyi kim bilir?

 

İçimizdeki müziği unutma sakın

Çok uğraşacaklardır

Bunu sana unutturmaya

İnadına şarkılarla doldur yüreğini

O şarkılar

Bizim şarkılarımız

Uzak, derin

Bir vaadden soluklanır

En zor zamanlarda

Seni yüreğindeki o şarkılar tanır

 

Kötü günler olur

Zor zamanlar gelir

İnadına yaşamayı

Bizden iyi kim bilir?

 

Zor zamanların bazılarını

Mihenk taşında

Seninle paylaştık

Seninle paylaştık

Daha yolun başında

Gittiğimiz şehirde

Işıklarda yüzen geceler

Bombalar altında sustuğunda

Suskun yüreklerimiz biliyordu

Gaz maskesinin o küçücük başa uymadığını

 

Birlikte karar aldık

El ele tutuşup

Yaşamın masalını duyarak

Ona son masalını anlatırken

Kaderin isteğine uyarak

Mavilerde birlikte uyanmaya

Görecek günlerimiz varmış

O kapılar bize açılmadı

Buraya kadar geldik

Yaşamdan bir şeyler umarak

 

Zor zamanların bazılarını

Seninle paylaşmadığım doğrudur

Ama en zor zamanlarda

Biz hep birlikteydik

Ve o bizimleydi

Hiç kaybetmedik

Ona inancımızı

Onurumuzu, kıvancımızı

Korkmaktan utancımızı

Ona borçluyuz

 

Benden sonra

Hayatı sıkı tut

İnadına yaşa

Beni unut

Devam et savaşa

Ben nasıl olsa

Sana bir rüzgar taşırım

Başka bir canda

Sana ulaşırım

Barbar sesiyle avaz avaz

Bu şer bizi korkutamaz

 

Kötü günler olur

Zor zamanlar gelir

İnadına yaşamayı

Bizden iyi kim bilir?

 

 

 

Makamlarda

Hüseyni bir merhabadır kainata

Kulağımda annemin sesi

Babamla bir Rast taksiminde tanıştık

Ayrılık besteleri unutulmaz

Şehnaz Puselik bir özlem oldu şimdi

Şiirde Mukim gönül yoldaşım

O Mahur gazel midir hala bizi çağırır ?

Şairin gönül sofrasına

Bir Saba ezan ile ayrılığa uyanıp

Sensiz bir dünyayı paylaşmıştık

Özbekler Tekkesi’nde Acem Kürdi o nefes

Dışarıda Yörük Aksak yağmur yağıyordu

Ferahnak’ı telaffuz edemez mümkün değil

Bizim seslerimize gönül düşürmeyen

Nihavend yaz akşamları Kandilli’den

Sensiz dudaklarımın ucunda

Söylenmiş bir ömrün faslında bütün makamlar

Makamlar zamanın avucunda

 

 

 

 

Adın Hasret Olsun

Adın hasret olsun senin

Sevda ötesi !

Adı batası !

Adın hasret olsun !!!

Yaz ortasında kış

Kördüğüm bir düş

Sensiz, kırgın, üşümüş

Adın hasret olsun, ben kaybettim

Ben kaybettim, sen kazandın

Elim hala saçlarında

Hasret parmak uçlarında

Sabah saat üçlerinde

Olmaz adın hasret olsun !!!

 

 

 

 

Zamanda Seyahat

Zamanın kumaşına bakıyorum

Gökyüzü serpme yıldız

Lacivert sırma yaldız

Zaman taşına bırakıyorum

Sararmış düşlerimi

 

Zamanın kumaşına bakıyorum

Güneş doğuyor

Güneş batıyor

Zaman yok ediyor

Zaman yaratıyor

Zaman taşında yakıyorum

Harcanmış yaşlarımı

 

Zamanın kumaşına bakıyorum

Mavilerde, derinde

Geçmişin üzerinde

Sökülmüş bir ibrişim

Yıpranmış hatıralar

Neden hep benim işim ?

Zaman taşına takıyorum

Bitmemiş işlerimi

 

Zamanın kumaşına bakıyorum

Söylenmiş bir ömrün sözleri

Zamanı taşlıyor

Yüreğim susuyor

Yüreğim yavaşlıyor

Zaman taşına çakıyorum

Yürek vuruşlarımı

 

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

SON SÖZLER

 

Fikr-i Firar

                       Acıdan beter

                                         Kurşun yarası değil

                       Durulacak yer

                                           Bugün burası değil

                                           Şimdi sırası deği

                       Yorulup teklemenin

                                        Yaşlı bir köpek gibi

                        Korkuyu beklemenin

 

                Oysa seni denemiştim

                                         Dipsiz pusu çukurlarında

                   En kahpe ihanetlerin

                                          Gözü çakırlarında

                       Namlu uçlarında

                       Yarin avuçlarında

                                                     Titremedin şimdiye dek

                                                        Seni vururum yürek

                            Zehir zıkkım kabuslarda

                            Yalnızlığımı gezerken

                                                Tam da böyle bir kavga sabahına

                                                  Fikr-i firar ile uyanırsan

 

 

Segah Veda

                                                     An gelir,

                                                              Zamanın ipliklerinden dökülür

                                                          Hatıralarla sarmaş dolaş

                                                                        Esmer bir tespihin taneleri

                                                                          Segah bir ayinin son selamında

                                                           Sonsuzluğa fısıldayıp

                                                Devrilir kelimeler

 

 

Deus meum que ius

                                                      Hayatın öbür ucundayım

                                                      Bulut rengi bir rüya içindeyim

                        Uzaktan bir çocuk sesi geliyor

                         Hayali yaklaşıyor, inceliyor

                                         Yaklaştıkça yüzü bana benziyor

                                          Gözlerinden geçmiş zaman yansıyor

          Rüya başlıyor mu bitiyor mu bilmiyorum

          Yüreğim hala atıyor mu bilmiyorum

                                       Unuttuğum o ilk ana dönerek

                                       İçimdeki ışıkta sönerek

                                                                    Hayatın öbür ucundayım

                                                                    Bulut rengi bir rüya içindeyim

 

 

Seni

 

                                             Geç kalmış bir öpüş gibi

                                 Çaresiz, uzak

                                                 Seni seyrediyorum

             Seni seyrediyorum

                                 Uyanması tuzak

                                                 Hayal meyal, düş gibi

                                                 Göğse batan diş gibi

                                                                    Zihnim hayalini bırakmıyor

                                                                    Zaman durmuş, akmıyor

                                                  Vurulmuş bir kuş gibi

                                 Kavuşması yasak

                                                          Seni seyrediyorum.

 

 

MÜNACAAT

 

                                 Kimse bilmez

                                             Seni duymanın

                                                           ne demek olduğunu

 

                                      Ben bilirim

                                                    Ben bilirim

                                                               konuşmayı

                                                                            seninle

 

                                      Her gün

                                              Sana kavuşur

                                                          Sende dirilirim

                                               Sana kavuşmayı

                                                                 ben bilirim.

 

                                Kimse tutmaz

                                                Benim elimi

                                                          Senden başka

                                                Senden başka

                                kimse beni avutmaz

                                                suskun, derin mavide

 

                     Bir ben biliyorum

                                    kimseye söylemedim

                                               ne kadar yalnız olduğumuzu

 

 

BEŞ N BİR K

 

   Neyi yitirdik boş yere ?

            Nerede göründü sözün bittiği yer ?

                     Ne zaman karardı mavinin rengi ?

                              Nasıl unutulduk böylesine ?

                                             Neden yüreğim bu kadar soğuk ?

                                                              Kim vurdu bizi kim ?

 

 

FARKLI

 

                     Seninle tartışmadık sen haklıydın

                              Yağmur yağıyordu, geç kalmıştım, gün sönmüştü

                     Söz anlamsızdı, zaman yoktu sen farklıydın

 

                       Seninle sevişmedik sen gitmiştin

                                  Sonra bütün saatler birden düştü

                       Kendi düşünde kendinle yatmıştın

 

                                                     Bir günaha başlar gibi

                                                     Müphem bir suç işler gibi

                                                               Geceyi yaralayıp kanatmıştın

                                                      Kör şeytanı taşlar gibi

 

                         Ben seni aldatmadım her şey yanıyordu

                                         Dayanacak yalnız kendi omuzum vardı

                          Zehir rengi bir şey kanıyordu

                                          Sonra birden sözler karardı

 

                                          Bu hikaye bir yalan biz onu yaşamadık

                                                                Kimsesiz, paramparça bir düş

                                                                          Yorgun, sisli, üşümüş

                                                                 Bir anı paylaşamadık.

 

 

ÇARESİZ

 

                           Soluksuz bir rüya gibi

                                        Müphem, sisli, riya gibi

                                                          Yokluğun bir ucunda

                                             Kitabın ilk suçunda

                                           Çaresiz,

                                                  Sana hasretim

 

            Mavinin akışından anlıyorum

                             Bana bakışından anlıyorum

                      Bir de vakitli vakitsiz

                                 Yüreğimde bu deli rüzgar,

                                                      Yani her şey apaçık

                                                            Aşikar.

 

                                             Sendeki ilkte sana hasretim

                                                        Seninle birlikte sana hasretim

                                                              Yoklukta, dirlikte sana hasretim

                                                 Zihnimde yavaş yavaş

                                       Zamanla sarmaş dolaş

                                Hasret dolu bir telaş

 

                                                 Son andaki ziya gibi

                                                           Ayrılık berraklaşıyor,

                                                                  Sırlar bana yaklaşıyor,

                                                  Soluksuz bir rüya gibi

                                         Müphem, sisli, riya gibi

 

 

 

OLMAYANA  ERGİ

 

Bir düş ülkesinde var oldu yokluğumuz

Cisimsiz bedenlerimiz gayba ait

                  İmkansız yeşiller içinde kurduk

                  Hayal taşından evimizi

                  Pencerelerinden bize el salladılar

                  Hiç doğmayacak çocuklarımız

                                     Aşkımızı dillendirmedik, söz kirlenmedi

                                     Zamanın sarmalında yok oldular

                                     Söylenmemiş şiirlerimiz

                    Sevgi ile sarmaş dolaş yıllar, her anı bizimdir

                    Hiç yaşanmadılar, zaten yoktular, eskimediler ne güzel

         Sakın korkma meleğim, kimse dokunamaz

         Zihnimin zerrelerinde mühürledim

         Sensiz bensiz birlikteliğimizi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

15 Eylül 2011 den itibaren ziyaretçi sayısı